İSTANBUL’DA BABANZADELERDEN İKİ KIZKARDEŞ: NESLİHAN İLE DİCLEHAN

Kürt aydın çevresi az çok Bedirhani ailesinden bale sanatçısı Leyla Bedirhani’yi bilir, ama geçmişte İstanbul’a sürgün edilen Süleymaniye emirlerinden Babanzadelerin tanınmış simalarından çok az haberdardır.

Babanzadelerden Kürtlerce az bilinen iki kadın, İstanbul’da doğan, orada yaşayıp ölen iki kızkardeş özellikle anılmaya değer: tanınmış Türk şairi, dindar Türk aydınlarının büyük üstadı Necip Fazıl Kısakürek’in eşi Neslihan (Baban) Kısakürek ile kız kardeşi, bütün zamanların tanınmış Türkiye sinema sanatçısı Diclehan Baban.

Genç araştırmacılarımızı teşvik eder umuduyla, İstanbul’daki Babanlarla ilgili bir kaç cümlelik bir tanıtımdan sonra, Neslihan (Baban) Kısakürek’in ve Diclehan Baban’ın yaşam öykülerini kısaca anlatacağım.

Baban hanedanının büyükleri, bugün Güney (Irak) Kürdistan şehri olan Süleymaniye’deki beylikleri 19 yüzyılın başlarında yıkıldıktan sonra İstanbul’a sürgün edildiler. İstanbul’da, günümüze dek hanedan ailesinden insanlar, Türkiye’nin siyasi, diplomatik, bilim, ekonomi, kültür ve sanat yaşamında aktif yer aldılar, önemli görevlerde bulundular.

Baban hanedan ailelerinden biri de Osmanlı devletinde Halep, Selanik ve Bursa Valiliği, Maliye, Ticaret ve Tarım bakanlıkları yapan ünlü Baban Mustafa Zihni Paşa’nındır. O, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Ayan Meclisi üyeliği ve Devlet Şurası Reisliği yaptı.

Zihni Paşa’nın dört oğlu vardı; Ahmet Naim, İsmail Hakkı Baban, Hüseyin Şükrü Baban ve Süleyman Hikmet Baban.

Ahmet Naim dışişleri ve eğitim bakanlıklarında önemli görevlere geldi, İstanbul Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak felsefe, mantık, psikoloji ve ahlak dersleri verdi, Darü’l Fünun rektörü oldu. Gazetecilik ve başyazarlık yaptı. Tanınmış bir İslam alimiydi. Buhari hadislerini Türkçeye çevirdi, esere 500 sayfalık bir mukaddime yazdı. Çeşitli Avrupa dillerindeki felsefi eserleri Türkçeye kazandırdı.

Zihni Paşa’nın diğer oğlu İsmail Hakkı Babanzade, anayasa hukuku profesörüydü. Tanınmış Tanin gazetesinde yazarlık yaptı.

Oğullardan Hüseyin Şükrü Baban, Birinci Dünya Savaşı öncesi yıllarda Rojî Kurd (Roji Kürd, o dönemde İstanbul’da yayınlanan bir Kürt gazetesi)’de yazdı, sonra Türkçe Tercüman gazetesinin başyazarı oldu. Ekonomi profesörüydü, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dekanlığı yaptı.

Süleyman Hikmet Baban yazardı. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde şimdiki Güney Kürdistanı’n Süleymaniye şehri mebusluğunu yaptı. İsveç’te Kooperatifçilik Hareketleri adlı kitabı Türkçeye çevirdi. Gazeteci, siyaset adamı, bakan olarak son yıllara dek Türkiye’de oldukça tanınan ve 1984 yılında ölen Mustafa Cihad Baban’ın babası idi.

Babanlardan pek çok kimse (bazıları farklı soyadları ile) halen Türkiye toplumunda önemli rollere sahipler.

NESLİHAN (BABAN) KISAKÜREK

Neslihan Baban 5 Ağustos 1917’de İstanbul’da doğdu. Babası Türkiye’nin eski valilerinden Abbas Recai Nüzhet’ti. Recai Nüzhet, Yahya Nüzhet Paşa’nın, o da Halit Baban Paşa’nın oğlu olan Ali Bey’in oğluydu. Neslihan Baban’ın annesi Çerkez Sare Hanım idi.

Diyarbakırlı Kadri Cemil Paşa, anılarında Birinci Dünya Savaşı arifesinde okumak için İsviçre’ye gittiğinde Kürt gençleriyle ilişkiye geçtiğini belirtir. Onlardan biri de Recai Nüzhet Baban’dı. Kadri ve Ekrem Cemil Paşa, Şemseddin Cemil Paşa, Babanzade Recai Nüzhet, Dersimli Selim Sabit ve diğer bazı gençler İsviçre’nin Lozan kentinde Kürt Hevi Cemiyeti’nin (Kürt Umut Cemiyeti) bir şubesini kurdular.

Neslihan, Babanzade kızkardeşlerin büyüğü idi, Kısakürek ailesinden edindiğimiz bilgilere göre Recai Nüzhet Bey ile Sare Hanım’ın sadece iki kız çocuğu vardı; Neslihan ile Diclehan. İnternetteki bir bilgiye göre ise güya Diclehan Baban üç kızkardeş olduklarını ve kendisinin en küçükleri olduğunu söylemiş. Sözü edilen ”ortanca kız kardeş”in adı ve yaşamı üzerine herhangi bir bilgi edinilemedi.

Neslihan Baban Saint Benoit Lisesi’nden mezun oldu.

1941 yılında şair Necip Fazıl Kısakürek’le evlendi. Yedi çocukları dünyaya geldi; Mehmet (1943), Ömer (1944-2005), Ayşe (1948), Osman (1950), Zeynep (1953-2002). İkisine de Ali ismini koydukları iki oğulları daha oldu, fakat küçük yaşta öldüler.

Neslihan Kısakürek’in yaşamı hakkında fazla bilgi yok. Bu yazının hazırlanması sırasında Necip Fazıl Kısakürek Kültür ve Araştırma Vakfı Başkan Yardımcısı Şeyma Kısakürek Sönmezocak’la ilişki kurdum. Memnuniyetle karşılayarak beni Necip Fazıl ve Büyük Doğu* kitabının yazarı Suat Ak’a yöneltti, sağ olsunlar, buradaki bilgilerin önemli bir bölümü onlar sayesindedir.

Neslihan Kısakürek, muhafazakar-dindar medyada, beyi Necip Fazıl Kısakürek’in dürüst, itaatkar ve vefakar eşi, bakım ve terbiyeleriyle ilgilendiği çocuklarının fedakar annesi olarak tanıtılır. Seküler medya ise, başı açık modern bir yaşama sahip olmasını Necip Fazıl Kısakürek’i tahkir etmek için kullanmaya kalkışacak kadar ileri gitmiştir. Bunun ötesinde kendisi ile ilgili bilgiye pek rastlanmaz.

Neslihan Hanım’ın yaşamında en ayrıntılı bilgiyi bizzat eşi Necip Fazıl verir. Kısakürek, yaşamını iki döneme ayıran çok önemli bir olaya işaret eder. O da, Van’lı bir Kürt Nakşibendi Şeyhi olan Seyyid Abdülhakim Arvasi ile tanışmasıdır. Necip Fazıl sonradan onun müridi olmuş, kendisinden oldukça ”feyiz ve hikmet” almıştır. Seyyid Abdulhakim’i tanımasıyla hayatı tamamıyla değişmiştir.

Şeyhi, Kısakürek’in hep evlenmesini ister, bunu açıkça belirtirdi. Pek çok kez Şeyh’ini evine davet eder, fakat Seyyid Abdulhakim ”evlenmeyinceye kadar evine gelmem” derdi.

Kısakürek kendine göre birisini bulamaz, Şeyh’ine: ”Siz bana birini bulun, cariyeniz de olsa kendisiyle evlenirim” derdi. Şeyh kabul etmez, ”senin çevrenden biri olmalı, kendin bulmalısın” diye cevap verirdi.

Necip Fazıl, bir gün Fatma Neslihan’ı tanıdı, onu Eyüp’e götürdü, Piyer Loti Kafeteryasında oturttu, evi oraya yakın olan şeyhinin huzuruna çıktı ve:

”Efendim, bir kız tanıdım, adı Neslihan… bildiğin modern kızlardan biri; Babanlardan, Babanzadelerden… Buraya kadar kendisini getirdim. Şu anda oradaki kafeteryada oturuyor. Siz de takdir edersiniz ki zamanın modern kızlarına güvenmek pek zordur. Kuşkuluyum, siz ne buyurursunuz?” dedi.

Şeyh şimşek hızıyla sordu:

“Üzerinde ne var?”

“Yeşil bir manto efendim.”

“Sen ondan değil, kendinden kuşkulu ol.”

Bunun üzerine Necip Fazıl Neslihan’ı getirip Seyyid Abdulhakim’le tanıştırdı. Şeyh evin içinde değil, dışarıda onları karşıladı ve ”Allah zamin ve kefildir, unutma” dedi.

Şeyh’in elini öpüp ayrıldılar ve evlendiler. Daha sonra Şeyh hep Neslihan’a ”gelinim”, Necip Fazıl’a da ”damadım” dedi.

Evlilikleri ölümlerine dek sürdü. Neslihan Hanım, hep kocasına destek oldu, sıkışık zorlu günlerde güç ve umut aşıladı, karamsarlık anlarında teşvik ederek onu ayağa kaldırdı. Mahkemelerde arkasındaydı, hapis dönemlerinde ziyaret edip iyimserlik aşılıyordu.

Tabii Neslihan Kısakürek’in kendisi de boş durmadı, entelektüel yaşam ve mücadelede yerini aldı. Bir ara Büyük Doğu Dergisi’nin sahibiydi. 1947’de ‘Türklüğe hakaret’ iddiasıyla hapisteki eşiyle birlikte mahkeme karşısına çıktı, 6 ağustos 1947’de beraat ettiler, ama yüksek mahkeme kararı bozunca hamile haliyle hapishaneye gönderildi.

1945’teki Büyük Doğu’ların son sayfasında, ‘EDEBİ MUAŞERAT’ genel başlığı altında sürekli yazılar yazdı. 1952’de günlük Büyük Doğu’da Fransız yazarı Bernardin de Saint-Pierre’nin Pol ve Virjini’sini çevirerek seri olarak yayınladı. 1956 yılının günlük Büyük Doğu’larında Alexandre Dumas’ın Joseph Balsamo’sunu çevirerek yayınladı.

Neslihan Kısakürek, Yassı Ada yargılamalarında ‘’örtülü ödenek’’ konusunda mahkeme karşısına çıkarıldı. ‘Örtülü ödenek’’ konusunda ne bildiği sorulunca, mahkeme reisine bu sözü ilk defa Recep Peker kocası Necip Fazıl’a 100 bin TL teklif ettiğinde duyduğunu, ondan sonra hiçbir zaman yanında söz konusu edilmediğini belirtti.

Neslihan Kısakürek modern bir Kürt aristokrat/hanedan ailesinden geliyordu. Başı açıktı, batılı tarzda modern elbiseler giyer, evi batılı modern bir tarzda döşeli, yemekleri, davetiyeleri, davranışları, kısaca insani ilişkileri modern hanedan asaletine uyan bir tarzdaydı. Türk aydını Taha Akyol, Alpaslan Türkeş’le birlikte Necip Fazıl Kısakürek’e misafirliğe gittikten sonra, Neslihan Kısakürek’in evinin döşenmişliğindeki ve yemek sofrasındaki modern üslubu, ilk kez orada bazı şeylerle karşılaşmasını büyük bir övgüyle belirtti.

Modern yaşamı ve özellikle de başının açık olması nedeniyle eşi, dindar ‘şeriatçı’ Necip Fazıl Kısakürek’e laiklerden ağır saldırılar geldi, fakat Necip Fazıl eşinin başının açıklığına toz kondurtmadı, karısıyla hep onur duydu. Oğulları Mehmet’e göre babasının entelektüel cesaret, övünç ve derinliğinde annesinin payı büyüktü. Ondan olmazsa babası bugünkü Necip Fazıl Kısakürek olmazdı.

Fatma Neslihan Kısakürek, 22 Mayıs 1994’te vefat etti, mezarı Eyüp Sultan Mezarlığı’nda eşi Necip Fazıl Kısakürek’in yanı başındadır.

 

DİCLEHAN BABAN

Diclehan Baban 3 Mayıs 1934’te İstanbul Aksaray’da dünyaya geldi. Ailenin en küçük çocuğuydu.

Çamlıca Kız Lisesi’ni son sınıfta terk etti, İstanbul Şehir Konservatuarı’nın müzik bölümünden mezun oldu. 1950’li yıllarda İstanbul Radyosu’nda şarkılar söyledi.

İlk defa 1959 yılında ’Şoför Nebahat’ filmiyle sinema oyunculuğuna başladı, yüzden fazla filmde rol aldı. Sinemanın yanı sıra tiyatroyla da meşgul oldu. Tevhit Bilge Tiyatrosu’nda ve Aksaray Küçük Opera’da sahneye çıktı.

Sinemada genellikle ‘üvey anne’, ‘kötü ruhlu kıskanç sarışın kadın’, filmlerin ‘güzel masum’ başrol kadınlarına tuzak kurmaya çalışan, ama kendi tuzağına düşen ‘kötü kalpli’’ ikinci kadını, ‘vamp’ rollerini oynadı.

Kötü kadın rollerini o kadar güzel canlandırdı ki bu ona marka oldu, sinema seyircilerince hep kötü ruhluluğuyla tanındı. 40-50 yıl sonra bile Diclehan Baban denince kötü ruhlu kadın hatırlanır. Rollerine o denli içten saygı duyuyor ve başarılı oluyordu…

Sinema eleştirmenleri, Diclehan Baban’a büyük bir saygı duyuyor, onun ‘vamplık rolü’nü bile burjuva kültür asaletine dönüştürdüğünü ve esasında yanlış bir yerde dünyaya geldiğini belirtiyorlardı; kısıtlamalarla dolu Yeşilçam yerine, Hollywood’da dünyaya gelmeliydi…

Yeşilçam, Diclehan Baban gibi bir sanatçıya sahipsizlik, yoksulluk, açlık ve sefalet getiriyordu.

Yaygın bir sözdür; Yeşilçam insanı ya intihara sürükler ya da kanserden öldürür.

Diclehan Baban, üç kez intihara teşebbüs etti, fakat kurtarıldı. İntihar teşebbüslerinden biri babasının ölüm yıldönümüne rastlamıştı.

En sonunda 3 Aralık 1978’de İstanbul’da kanserden öldü.

 

* Suat Ak, Necip Fazıl ve Büyük Doğu, Büyüyenay Yayınları Mayıs 2016.

Bu yazının iki bölümlük Kürtçe (Soranca ve Kurmancca) versiyonları Bas haftalık derginin Erbil ve İstanbul yayınlarında, aynı derginin İnternet sitesinde yayınlandı.

Leave a comment