2015’te Mamosta Aso Zagrosi’nin benimle yaptığı bir söyleşide Kürdistan’ın bugünlerine çevirdiğim projektör. Dört yıl önceden bugünlerin endişesiyle yaşamak….
Aso Zagrosi: İŞID’ın ortaya çıkmasından sonra Sykes-Picot antlaşması de facto işlevsiz kaldı. Kürdler için kendi bağımsız devletlerini kurmak için tarihsel bir aşamadan geçiyoruz. Sizce Kürd siyasal güçleri var olan süreci doğru okuyor mu? Eğer doğru okumuyorlarsa ne yapmalılar?
Murad Ciwan: Şu Sykes-Picot Antlaşması’nı şimdilik bir yana bırakalım. Lafzı anlamında 1916’da imzalanan gizli Sykes-Picot Antlaşması’na daha ilk darbeyi bir yıl sonra Bolşevik Devrimi, ardından bizzat İngilizler, Fransızlar ve başka devletler vurdular. Ama Saykes Picot’nun Kürtler açısından ruhu ve onun çok daha canavarca dirilişi, Lozan Antlaşması’dır. Lozan dipdiri durdukça Saykes Picot ruhunun Kürtler açısından de facto da olsa bittiğine inanmak ne derece gerçeklerle uyumlu, kuşkuluyum. Şimdilik o bir kenarda kalsın.
Kürtlerin kendi bağımsız devletlerini kurma tarihsel aşamasının geldiğine dair tespite gelince, bütün parçalardaki Kürtler; hem bilim insanları ve aydınlar, hem de siyasi güçler, çok daha sağukkanlı, rasyonel ve derinlemesine değerlendirmeler yapmalılar diye düşünüyorum. Sürecin içinde doğrularla yanlışlar, fırsatlarla tuzaklar, susamışlıklarla rasyonellikler içiçe, sarmaş dolaş gidiyor. Kürtler mayınlı bir tarlada gibi…. Sınırın, tarlanın öte yakasında özgürlük öyle yakın ki, elini atsan avuçlayacakmışsın gibi… Ama yol boyunca mayınlar mantar gibi döşenmiş, bastın mı her şey havaya uçacak, özgürlük, bağımsızlık bir asır boyu daha ertelenecek gibi…
Daha 15 yıl önce, 21. Yüzyılı, IT, bilgi toplumu, globalleşme ve Kürt Sorunu konularında değerlendirmeler yaparken bu yüzyılın Kürt Yüzyılı olduğunu ”Kürt Çağı” (https://muradciwan.wordpress.com/?s=%C2%BBK%C3%BCrt+%C3%87a%C4%9F%C4%B1%C2%BB%21%3F) adlı makalemde belirttim. Tarihsel toplumsal bir çağ olarak, bilgi toplumunun yarattığı maddi ve manevi koşullarda Kürt ulusunun özgür bir statüye, kendi kendini yönetecek kamusal kuruluşların bütünlüğü anlamında kendi devletine kavuşması döneminin geldiğine inanıyorum. Bazen bu, Kürdistan’ın güneyinde olduğu gibi günler ve haftalar kadar yakında görünüyorken, bazen de bugünlerde Kürdistan’ın kuzeyinde olduğu gibi önümüzdeki 10-20 yılda bile gerçekleşemeyecekmiş gibi uzaklaşıyor olsa da… Eninde sonunda her dört parçada da Kürtler devlet sahibi olacaklar. Fakat ben meseleyi, bütün parçaların yakın bir dönemde kurtulup birleşeceği ve bağımsız birleşik bir Kürdistan devletinin kurulacağı gibi tek düze ve tek yönlü bir gelişme olarak görmüyorum. Kürdistan’ın güneyi ve Rojavası’nın yakın bir dönemde bağımsızlığa gidebilmesinin kimi maddi ve manevi; objektif ve subjektif koşulları varken, aynı ölçüde bu süreci dumura uğratabilecek iç, bölgesel ve uluslararası ciddi engeller de var. Sürec Kürtler açısından hiç bir parçada istikrarlı değil, aşırı kaygan zeminler üzerinde ilerliyor…
Bakın, Kürdistan’ın güneyi elde ettiği kazanımlar bakımından bağımsızlığa en yakın parça gibi görünüyor ama, orada bile, en yakın dönemde, İŞİD saldırısıyla gördüğümüz, hesapta olmayan tuzaklar var ki o parçamızı onlarca yıl bağımsızlıktan uzaklaştırabilecek kapasitedeler. Güney Kürdistan, mücadele deneyimlerinde diğer parçalara göre daha önde ve hızlı gelişmelere sahne olduğundan onun deneyimlerini sıkkı sıkkıya değerlendirmekte ve kendi açısından dersler çıkarmakta diğer parçaların büyük şansları var. Bunu yapmalıyız. Kısa bir hatırlama yapalım: Iraq 1950’lerden bu yana (yaklaşık 60-70 yıldır) aralıksız içte ve komşularla savaş ve darbe yaşayan bir ülke. Darbeler oldu, krallar devrildi, askerler, sonra BAAS geldi, kendi içinde darbeler birbirini izledi. Aynı döneme denk Kürtlerle savaşlar, İran ve Küveyt savaşları… En son 2003’te ABD ve müttefiklerinin müdahalesi oldu, Saddam devrildi, devlet, bürokrasisi, askeri ve istihbaratıyla parçalandı, BAAS lağvedilerek yasa dışı ilan edildi, 12 yıldır iç savaş sürüyor, şimdi İŞİD her tarafı kasıp kavuruyor. Bu kadar tahrip edilmiş, çökertilmiş bir devlette bile Kürdistan’ın güneyinde bağımsılık ilan edilemiyor, Kürtler kendi topraklarını çökmüş dağılmış Irak enkazının altından çekip alamıyorlar. Neden diye sormamız gerekiyor. Sebepleri çok. Komşular, bölgenin Arap ve müslüman devletleri müsaade etmiyor. Başta Amerika ve Rusya, hatta BM’in 5 güvenlik üyesi olmak üzere uluslararası toplum yanaşmıyor. İçte de her taraf süt liman değil. Güneyin siyasal güçleri bağımsız bir devlet konusunda ortak ulusal bir stratejiye sahip değiller. Kürdistan dört parça diyoruz ya… Yalan, sadece Güney Kürdistan’ı en az beş parça. Federe bölgede hala pratikte iki (Hewlêr we Süleymaniye) yönetim var. KCK’nin el koyduğu ve federe devletin egemenlik hakkı bulunmayan Medya Savunma Alanları denen bölge var. Buralara, Sadam döneminde kovulan Kürt Köylüleri bile geri dönüp yerleşemiyor. Şengal’i, Kerkük’ü ayrı bir kanton yapma çabaları var. Henüz Kürdistan idaresine bağlanmamış başka bölgeler var. Buralar gelecekte Araplarla büyük bir savaşı riske ediyor.
Irak gibi çökertilmiş bir yerde bağımsız Kürt devleti bir türlü ilan edilemezken, Türkiye gibi bölgenin en büyük ve her şeye rağmen ekonomi, siyasi ve askeri bakımdan en istikrarlı, en kuvvetli devletinde bağımsızlık ne kadar yakın, nasıl elde edilecek, bunu Kürtlerin ciddi ciddi değerlendirmesi gerekmez mi? Türkiye bir NATO ülkesi ve Türkiye topraklarının bütünlüğünü korumak NATO’nun en asli görevi. Bize NATO üyeleri bunu yapmaz dedirtecek en ufak maddi temellerimiz var mı? Yok, tersi işaretler var. Kürt sorununda dünyanın bütün Arap ve müslüman devletleri Türkiye’nin yanında. Güney’in bağımsızlığına karşı olan ülkelerin tümü en az on kez daha güçlü bir karşı çıkışla Kuzey’de bir Kürt devletinin kurulmasına karşı çıkarlar. Üstelik burada KCK tehdit ya da fırsat olarak ciddiye alınabilecek tek güç, o da, değil bağımsızlık, gerçek bir otonomi bile istemiyor. Kürt nüfusun, özellikle de batıda olan 5-6 milyonluk nüfusun bağımsızlık istediğinden, Kürdistan’da Kürt olmayan etnik ve dini toplulukların bağımsızlığa ‘evet’ diyebileceklerinden emin değiliz. Tabi anlatımı bir söyleşinin boyutlarını aşan daha pek çok olgu var.
Kürdistan’ın Rojhılat bölgesine baktığımızda, İran’ın durumu ve dünya için önemi Türkiye’ninkinden az değil.
O nedenle üzülerek belirteyim ki ben yakın gelecekte bütün parçalarda bağımsız bir Kürt devleti konusunda o kadar iyimser değilim. Hele hele böyle bir sürecin kimsenin Kürt halkına haklarını teslim etmediği ve saygı duymadığı Orta Doğu ortamında çok sancılı ve kanlı geçeceğini biliyorum. En yakın gördüğüm Güney ve Rojava’da bile çok titiz, temkinli ve hassas olunması gerektiğine inanıyorum. Bana göre Güney’de bile Kekük ve diğer koparılmış bölgelerin, Şengal’in Irak anayasasının 140. maddesi uyarınca bizzat Bölgesel Yönetim’ce gerekirse bu madde uygulanarak kotarılması, Kürdistan petrollerinin, su kaynaklarının, savunma güçlerinin Bağdat’ın insafına terkedilemeyecek derecede kontrol altına alınması ve İŞİD tehdidinin bertaraf edilmesi, Rojava’da federasyon temelinde Kürt güçlerinin birliğinin sağlanması, orada de fakto federe bir yönetimin kurulması için diğer parçaların her türlü yardımı yapması, Güney Kürdistan’la Rojava hükümetleri arasında ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel vs. alanları kapsayacak stratejik bir işbirliğinin inşası daha öncelikli geliyor. Bu iki parçada da bilinmeli ki eğer Araplar (Irak’ta Sünniler ile Şiiler, Suriye’de Sünniler, Nusayriler, Dürziler, Hıristiyanlar) kendi aralarında anlaşmaz da ayrı devletleşmeye giderlerse, Kürtler de orada kendi topraklarında tek başlarına kalan unsurlar olarak bağımsızlık ilan etmekte daha büyük kolaylık elde ederler. Yoksa önceliği belirttiğim inşa va ön hazırlık süreçlerine vermeliler. Ortak milli strateji (yol haritasıyla birlikte) çok önemli. Kürtler bir an önce bunu başarmalılar.
Aso Zagrosi:Türk devletinin Güney Kürdistan’a yönelik saldırılarını ve Batı Kürdistan’a karşı girişimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kürdler bu tip saldırılara karşı ne yapmalılar? Kuzey Kürdistan’da barış süreci diye bir şey oldu mu? Olmuşsa bu gelişmeler ardından akibeti nasıl olacak?
Murad Ciwan: Saldırılar, Kürt sorununda attığı bütün adımlara, diğer parçalarla; daha somut olarak Güney’le bulunduğu bütün yakınlaşma girişimlerine rağmen özellikle Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve etrafındakilerin Ak Parti’yi de tümden cendereye alarak milliyetçi sertlik yanlısı bir tutum izlemelerinin ve Türkiye’de otoriter bir yönetim inşa etme çabalarının bir sonucu olarak görülüyor.
Erdoğan’ın erken bir seçimle Ak Partiyi tek başına iktidar yapmak için HDP oylarını düşürme, hatta gerekirse baraj altında bırakma planları da apaçık ortada.
Ara tampon bölge planlarıyla Kürtleri Ak Deniz’e açan bir koridoru engelleme paranoyası da var. Burada Rojava’dan çok Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden duyulan korku ön plana çıkıyor. Türkiye’ye göre bu koridora Güneyin petrol boruları döşenecek, Ak Deniz’den Hewlêr ve Süleymaniye’ye, Kerkük’e bir uluslararası ticaret yolu açılacak; böylece Kürt sorunu kontrolden çıkacak. Şövenizm o kadar gözleri kör etmiş ki her iki parçayla varolan yaklaşık iki bin km‘lik ortak sınırdan yararlanma, her iki parçanın hükümetleriyle ‘komşularla gerçek sıfır sorun’ temelinde projeler yaratmayı göremiyor. İhvan’dan, İŞİD’den, bir kaç bin Türkmenden umut bekleniyor. Bu uğurda nerdeyse Türkiye’nin her tarafı ateşe verilip yakılacak.
Tabi süreçlerin buraya gelmesinde KCK’nin, PKK’nin, YPG ve PYD’nin izledikleri yanlış politikaların da kesin payları var. Bu partiler izleyecekleri doğru politikalarla kesinlikle hem Rojava’da hem de Kuzey’de sürecin gelip ağır savaşa toslamasının önüne geçebilirlerdi. Ama onlar da ne yazık ki çıkarlarını meselenin buraya gelmesinde gördüler.
Tabi savaşı derhal durdurmanın imkanları var. Hem Kürt ve Türk halkı, hem de başta Amerika, Avrupa Birliği ve NATO olmak üzere uluslararası kamuoyu Türkiye’nin PKK kamplarına saldırmasına, PKK’nin polis ve asker öldürüp kaçırmasına kesinlikle karşılar. Bu muazzam iç ve dış etkiyi harekete geçirecek mekanizmaları derhal oluşturmak lazım. Bu konuda bütün taraflarla olumlu diyalogu olan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne; özellikle de Başkan Mesud Barzani’ye büyük görev düşüyor. Türkiye, KCK, Amerika, AB ve NATO nezdinde derhal girişimlerde bulunmalı.
Leave a Reply