Kürt sorununda “yeni aşama”; serap ve gerçekler

Kürt sorunu, belki de tarihi boyunca ikinci kez uluslararası alanda bu denli boyutlanıyor. Birincisi Körfez Savaşı’nın ardından Irak Kürdistanı’nda başgösteren ayaklanma dalgasının geri çekilerek dağlara doğru yükselen bir trajediye dönüşmesiyle olmuştu. Saddam ordularının terörü dünyanın gözlerini Kürtlere çevirmişti.

Bu sefer de Türk ordusunun fitili ateşlemesiyle benzer bir gelişme oldu.Türk ordusu tank ve toplarıyla Suriye sınırına dayanınca Hafız Essad yönetimi paniğe kapıldı ve alelacele PKK başkanı Abdullah Öcalan’a benden bu kadar, derhal kendine başka bir yer bul dedi. Öcalan Yunanistan’a bel bağlamıştı, ama Yunanistan onu büyük bir hayal kırıklığına uğratınca alelacele Rusya’ya gitti. Rusya’daki misafirlik çok kısa sürdü. Bu ülkenin yönetimi, Türkiye’yle ABD’nin baskıları sonucu Öcalan’ı ülkesini terkederek Italya’ya iltica etmeye mecbur etti. Öcalan’ın Italya’daki konukluğu da yaklaşık iki ay sürdü. Bu yazı hazırlanırken Öcalan’ın kendi iradesiyle Italya’yı terkederek kendi istediği bir ülkeye gittiği açıklandı. Ülkenin adı henüz meçhul.

Bütün bu süreç boyunca Kürt sorunu Abdullah Öcalan’ın adı etrafında uluslararsı kamuoyunun, en azından Avrupa kamuoyunun gündemine yoğun bir biçimde oturdu. Belki de ilk defa bu boyutlarda Avrupa ülke hükümetlerinin, ilgili bakanlık ve parlamentolarının, ayrıca Avrupa Birliği’nin çeşitli organlarının resmi gündemini işgal etti. Hükümetler ve çeşitli kuruluşlar sorun konusunda görüş belirtme gereği duydular. Italyan ve Alman Dışişleri bakanları uluslararası bir Kürt konferansının gereğini dile getirdiler.

Yaşanan gelişmeler nasıl Türk egemen çevrelerinde büyük bir paniğe yol açtıysa Kürtler arasında ondan daha büyük bir ölçüde coşku ve heyecana sebeb oldu. Karşılıklı tırmanan panik ve coşku, harareti öyle yükseltti ki sürecin gerçek nitelikleri gözden kayboldu. Gerçek verilere dayanan sağlıklı değerlendirmelerin yerini taşkın duyguların illüzyonları aldı. Sıcak bir yaz günü, ıssız bucaksız, kızgın bir sahrada yol alan sussuz bir yolcunun serap görmesine benzer bir durum yaşandı. Özellikle Kürtler arasında böylesi değerlendirmeler artış gösterdi. Birdenbire sanki dünya ya da hiç olmazsa Avrupa, Kürt sorununu çözmek için bir mekanizmayı harekete geçirmiş gibi bir yanılgı boy verdi. Bunun etkisiyle olacak ki özellikle PKK çevreleri, Abdullah Öcalan’ın Suriye’den zorunlu çıkış yapıp Italya’ya iltica ettiğini unuttular, yolculuğu, bir çözüm sürecini başlatmak üzere daha önceden planlanmış programlı bir eylem gibi gösterdiler. Türk kamuoyuna yön vermeye çalışanlar da aynı yönde, ama eylemi Avrupalıların başlattığı biçiminde değerlendirmeler yaptılar.

Hararetin düşmesiyle her iki tarafın da yanıldığı yavaş yavaş anlaşılıyor.Yatışma ve güncelliğini yitirme yönünde inişe geçen olayların ardından dönüp bakınca benim gözümde yaşananlar, yeni bir süreçten çok kısa erimli bir meydan muharebesine, hatta yeni sürece hazırlanmak üzere yapılmış bir provaya daha çok denk düşüyor.

Bir meydan muharebesi ya da prova bana daha uygun geldiği için de onda Kürt sorununun geleceğine ışık tutacak pek çok özellikler görüyorum. Bu özellikler, hayalle gerçekleri ayırdetmemize de olanak tanıyorlar.

Bence birinci özellik, sürecin fitilininin Kürt hareketi tarfından değil de Türk yönetimince ateşlendiğidir. Kürt hareketi ve bu arada PKK yönetimi daha önce böylesi bir eylemi öngörmemiştir. Ondan daha beklenmedik olanı da Suriye’nin çok çabuk çektiği teslim bayrağıdır. Ancak PKK’nin başkanı Abdullah Öcalan Italya’ya gitmekle Türkiye’nin bu beklenmedik saldırısını boşa çıkarmıştır. Böylesi bir gelişmeyi öngöremediği için bu sefer şaşıran ve şok geçiren Türkiye olmuştur. PKK’yi terörist olarak damgalayabildiğini düşündüğü askeri eylem alanında da çaresizleştirmek için hamle yapayım derken PKK’nin siyasallaşarak uluslararası arenada meşrulaşma olasılığı gibi bir kabusla karşılaşmıştır. Bu durum, Türkiye’nin hem Kürt sorununda hem de kendi geleceğini biçimlendirmede uzun vadeli bir perspektiften yoksun olduğunu, günü birlik politikalarla ”terörü bitirme” ezme ve bitirmenin ötesinde bir şey düşünmediğini gösteriyor .

Geçtiğimiz yıllarda Demirel bazan, ”eğer hak arıyorlarsa dağdan insinler, terörden vazgeçsinler, gelip demokratik yollardan hak arasınlar” derdi. Son gelişmeler karşısında Türkiye’nin içine düştüğü panik, söylenenlerin demagojiden öteye gitmediğini, Demirel gibilerinin en korkulu rüyasının PKK hareketinin siyasallaşması olduğunu ortaya koydu..

Öte yandan Abdullah Öcalan’ın Italya’ya gelişiyle Kürt sorununun birden bire güncelleşmesinin nedeni ne Avrupalıların soruna bir çözüm bulmak için harekete geçmesiyle, ne de Kürt hareketinin öngörülü planlı bir atağıyla ilgilidir. Bir iki noktaya dikkat çekmek gerekiyor.

Birinci nokta şu; belki de çok ilginç gelecek ama güncelleşmenin bir nedeni Türk hükümetinin panik içinde Avrupa ülkelerinin nezdinde yaptığı başvurular ve hükümetleri, ulusal ve uluslararsı kuruluşları tek alternatifli talebi karşısında tavır almaya, görüş bildirmeye zorlamasıdır. Başta Italyan hükümetinden olmak üzere bütün resmi platformlardan Türkiye’nin tek talebi, yargılanmak üzere Abdullah Öcalan’ın kendisine teslim edilmesi olmuştur. Bu durum, bütün hükümet ve kuruluşları resmi bir tavır almaya zorlamış, sözkonusu resmi makamlar da ülkelerinin iç hukukları ve uluslarası anlaşmalar gereği aldıkları kararlarda Türkiye’nin talebini redetmişler. Öcalan’ı Türkiye’ye veremeyeceği kararını alan Italyan hükümetine verilen uluslarası destek, Türkiye’nin aleyhine ve Kürt sorununun lehine gibi bir konuma oturmuştur. Aynı makamların insan hakları çerçevesinde Kürt sorununa ilişkin yaptıkları genel geçer temennileri de eklenince hem Türkler hem de Kürtler arasında sanki Avrupalılar Kürt sorununun çözümünde artık harekete geçiyorlarmış gibi abartılı bir değerlendirmeye yolaçmıştır. ”Serap görme olayı” dediğimiz şey burada ortaya çıkmıştır.

Dikkat çekilmesi gereken ikinci husus, Avrupa’da varolan demokratik yaşam ve açıklığın olanaklı kıldığı kamuoyu baskısıdır. Suriye ve Rusya’da bu kamuoyu baskısının olmaması, Yunanistan’da da harekete geçirilememesi nedeniyle, hükümetlerin tavrı belirleyici olmuş, Rus Duması’nın ya da yüzlerce Yunan parlamenterinin bile hiçe sayılması pahasına Öcalan’ın bu ülkelere başvurusu reddedilmiştir. Hiç kuşku olmasın, eğer Öcalan Italyan hükümetine bir emrivaki yapmasaydı ve başka bir ülkeden Italya’ya iltica talebinde bulunsaydı, talebi hükümetçe derhal reddilecek ve Italya’ya girişinin önü kesilecekti. Ama yapılan emrivaki, iç ve dış kamuoyu ile demokrasilerin kazanılmış değer yargıları karşısında amacına ulaşmıştır. Bu arada Italya’daki koalisyon hükümetinin niteliğini de bu hesabın içine katmak gerekir. Başka bir hükümetle durum başka olabilirdi.

Üçüncü husus da Avrupa’da varolan Kürt potansiyelinin PKK tarafından kayda değer bir büyüklük ve dinamizmle harekete geçirilebilmesidir. Avrupa’nın hemen hemen her kentinde aylarca süren gösteri, yürüyüş, açlık grevleri ve kendini yakma olayları, sorunun bir terör olayı gibi değerlendirilip geçiştirilemeyeceği gerçeğini Avrupa kamuoyunun gözünde diri tutmuş, Türkiye yanlısı tutumlara en çok hevesli olan Avrupalıları bile Kürt sorununa dikkat çekme zorunda bırakmıştır.

Demirel’in geçtiğimiz sonbaharda Avusturya’ya yaptığı seyahat sırasında Danimarkalı bir gazeteciyle arasında geçtiği önesürülen bir konuşmadan bahsedilir. Ne derece doğru olduğunu bilemiyorum ama bir gerçeği yansıtma bakımından tipik bir örnek olduğu için burada anlatmayı kayda değer buluyorum. Anlatılanlara göre Danimarkalı gazeteci Avusturya seyahati sırasında Demirel’e Kürt sorunuyla ilgili görüşlerini sorunca Demirel: ”Bizde Kürt sorunu diye bir sorun yok” diye cevap vermiş. Bu cevap karşısında gazeteci ”evet ama bizde Kürt sorunu var, çünkü Danimarka’da 15 bin Kürt yaşıyor” demiş.
Bu fıkra, sorunlara yaklaşım konusunda Türkiye ile Avrupa arasındaki büyük anlayış farkını göstermekle beraber şimdiye kadar yeterince dikkate almadığımız bir gerçeğe de işaret ediyor. O da, günümüzün küçülen dünyasının yarattığı olanaklarla yarım milyonu aşan nüfusuyla, Kürt sorunu Avrupa’nın bir dış sorunu olmaktan çıkarak, artık bir iç sorunu olmaya başladığıdır. Son eylemlerle Avrupa’daki Kürt varlığı, dinamik bir iç unsur olarak ciddi bir rol oynayabileceğini gösterdi.

Bu eylemlerde, Avrupa’daki Kürt topluluğunu dinamizm içinde tutan en belli başlı araç MED TV oldu. Hani ”bir Türk dünyaya bedeldir” sözüne benzer bir biçimde bu son karşılaşmada bir MED TV bütün Türk medyasına bedel bir işlev gördü. MED TV, dönemin gereksinimlerine yanıt veren çağdaş bir mücadele aracının bir hareketi ne denli yükselterek ileri götürdüğünü açıkça gösterdi. Bu durum, tv ve benzeri ilatişim araçlarının yanlız kamuoyunu aydınlatma ya da oluşturup yönlendirme işlevi görmediklerini, en vazgeçilemez örgütleyici işlevlere de sahibolduklarını ortaya koydu.

Avrupa’daki Kürt kitlelerinin eylemleri, amaç ve istemleri bakımından kayda değer demokratik niteliklere sahibolmakla beraber bugünkü süreçte kullandıkları yöntem ve metotlar bakımından daha dikkate değerdirler. Avrupa’da özellikle de PKK’nin etki alanındaki kitle sürecin başından sonuna dek demokratik ve barışıl mücadele yöntemlerine baş vurdu, barışçıl çözüm önerilerini talepleştirdi. Hem Kürt hareketleri hem de Avrupa’nın politik yöneticileri bu barışçıl eylem ve istemlere yanıt verme, kitlelerin inanç ve umutlarının karşılıksız kalmadığını gösterme göreviyle karşıkarşıyadırlar. Kürt aydınları, tüm amaçlarına ulaşmasalar bile bu eylemlerin getirdiği kazanımları aydınlatmalı, ön plana çıkarmalıdırlar. Kitleler eylemlerinin yararsızlığına inanırlarsa, talepleri ters teper ya da karşılıksız kalırsa gelişmekte olan süreç tersine dönebilir. Bugüne kadarki tutumlarıyla Avrupalı politikacılar, malesef Türkiye’yle olan çıkar ilişkilerinden dolayı bu ülkenin tehdid ve şantajlarına boyun eğiyor, Kürt kitlelerinin barışçıl eylem ve taleplerine olumlu yanıt vermekten kaçınıyorlar, attıkları her adımda Türkiye’yi kızdırmamayı ön planda tutuyorlar. Bunu da, Kürt sorununu hala Avrupa’nın dış sorunu gibi görme aymazlığıyla yapıyorlar. Onlara bu tutumlarıyla hak ve adaleti gözardı etmekle kalmadıkları aynı zamanda dış sorun olmaktan çıkmış bir durum karşısında demokrasinin kimi değer yargılarını da aşındırdıkları, hatta şiddet ve karışıklık yönünde bir takım gelişmelere gidilebileceğini gözardı ettikleri anlatılmalı, dikkatleri ileride doğabilecek olumsuzluklara daha şimdiden çekilmelidir.

Yeni durumun bu özellikleri Kürt sorununun içerde ve dışarıda ilerlemeler kaydettiğini, bunun önemsenmesi gerektiğini, ancak serap görür ölçülerde abartılı değerlendirmelerden kaçınmanın da bir nevi hayırlı olacağını gösteriyor. Avrupa’nın Kürt sorununun çözümüne ilişkin herhangi bir programı yoktur. O daha yeni yeni sorunu mırıldama, onu tanımaya çalışma aşamasındadır. Hükümetler, güç odakları, çıkar çevreleri ve bunların ifadesi olarak Avrupa Birliği ya da tek tek Avrupa ülkeleri her hangi bir çözüm önerisi getirmeyi ya da Kürt sorununa destek vermeyi çıkarlarına aykırı buluyorlar. Çünkü sorunu sahiplenirlerse yalnız Türkiye’yi değil Arap ülkelerini, Iran’ı ve onların müslüman olan ya da olmayan dost ve müttefiklerini karşılarına alacaklarını düşünüyorlar. Ellerindeki çıkar terazisinde Kürt sorununun bulunduğu kefe hep hafif kalıyor.

Geriye Kürt sorununu ilerletecek güçler olarak içerde bizzat Kürt halkının mücadeleci varlığı dışarıda da insanlık onuru ve değerleri ile demokratik kamuoylarının devlet ve hükümetlere yaptığı ve yapabileceği baskı kalıyor. Bu özellikler, hem sürecin neresinde olup daha nerelere kadar gidilmesi gerektiğini görmede, hem de mücadelenin amaç yöntem ve biçimlerini belirlemede aydınlatıcı, yolgösterici oluyor. Unutmayalım ki onca belirlenmiş çözüm önerilerine, başta Yunanistan olmak üzere pek çok ülkenin açık maddi ve manevi desteğine, BM’in karar ve çabalarına ve ABD ile diğer büyük devletlerin girişimlerine rağmen Kıbrıs gibi bir sorunda bile dünya ya da Avrupa topluluğu Türkiye’ye adım attıramıyor, hatta adım attırma iradesi göstermekte isteksiz davranıyor. Kürt sorununun Kıbrıs sorunundan çok daha uzun bir süreci kapsayabileceğini, çok daha karmaşık ve sancılı olabileceğini görmek için kahin olmaya gerek yok.

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

%d bloggers like this: